Fransız bir yazar olan Pierre Senges’in ‘Silüet Çalışmaları’ adlı kitabı geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabın çevirmeni Barış Tut. Senges, Türkçeye çevrilen bu ilk kitabında, Kafka’nın parçalarını kendi kalemiyle harmanlayarak sunuyor bizlere.
Nasıl mı?
BAZI SÖZLERİN TUTULMAMASI SEVİNDİRİCİ
Bildiğiniz üzere Kafka, ölümünden önce yarım bıraktığı pek çok “yazı parçasını” dostu Max Brod’a yok etmesi için emanet ediyor. Brod, Kafka’nın bu öğüdüne uymadığı için biz de bütün dünya olarak Kafka hakkında daha çok şey biliyoruz. (Bazı sözlerin tutulmaması sevindirici.)
Senges de işte bu parçalar arasında uzun süre dolandığını söylüyor bize. Yaptığı yolculukta Kafka’dan arta kalan ve onda bir çağrışım yapan cümleleri özenle topluyor. Sonra bu cümleleri kendi ruhsal aleminden geçiriyor.
Kafka’nın bıraktığı cümlelere dair genel bir yorum yapmak zor. Bazı cümleler iyi bir roman girişi çağrışımı yapıyor olsa da, bazıları kopuk, hatta yarım, bağlamı dahi anlaşılamayan kelime toplamlarından ibaret. Hal böyle olunca Senges’in işinin hem zor hem de kolay olduğunu söylemek mümkün. Zor; çünkü belirsiz bir bağlam onu çok alakasız, çok farklı bir yere savurabilir. Kolay; çünkü belirsiz bir bağlam onu daha yaratıcı kılabilir.
Bu dilemma ilk etapta kaygan bir zemin gibi görünse de kitabın çıkış noktasını oluşturuyor. Diğer bir deyişle; Kafka ne kadar özgünse, Senges de o kadar özgün. Yani bu projeyi bir başkası akıl etseydi ve -tesadüf o ki- aynı cümleleri seçseydi bile ortaya farklı bir kitap çıkardı. İşin cilvesi biraz da bu.
‘TAMAMLANMAMIŞ BİR SİLUETİM BEN’
Senges reddedilmez iki yasa olduğunu söyleyerek başlıyor:
1. Doğa boşluk tanımaz.
2. Anlatıya duyduğumuz arzunun doyurulması imkansızdır.
Senges, Kafka’nın “boşluklarını doldurmak” üzere yola çıktığını belirtiyor ama onun “tamamladığı boşluklar” da öyle başı sonu tam olan bir anlatı yaratmıyor. Daha net söylemek istersek; Senges de Kafka’nın boşluklarına yeni bir boşluk ekliyor. Üstelik bunu üreterek, düşündürterek, bize farklı bir atmosfer sunarak yapıyor. (Zaten metnin bir yerinde de “tamamlanmamış bir siluetim ben,” cümlesi geçiyor. Nedense bu cümle bana harika bir özet gibi geldi. Sadece kitabın özeti de değil; Kafka’nın, 20. yüzyılın, hatta bütün bir insan varoluşunun özeti gibi.)
Tabii “farklı bir atmosfer” derken Senges’in meseleyi hepten değiştirip dönüştürmediğini de söylemek gerek. Yani yine “kafkaesk” bir pencere önündeyiz. Gri, kaotik, ve depresif bir pencere. Tabii bu yanlı bir değerlendirme de olabilir. Neticede Kafka’nın cümlelerinden yola çıkıldığının farkında olarak okuyoruz ve ister istemez bu hisse biraz daha yatkın olabiliyoruz.
‘NE İÇİN GÖZCÜLÜK YAPIYORSUN?’
Senges toplamda 92 giriş cümlesi kullanıyor. Evet, ‘Silüet Çalışmaları’ pek öyle kalın bir kitap değil ama bitirmesi hayli zor.
Belki de bunun sebebi ‘Siluet Çalışmaları’nın bir yolculuğa benzemesidir. Birbiriyle alakası olmayan parçaları okurken, o parçaların kendi içinde bir düzene sahip olduğunu görüyoruz. Denizden başlayan, şehre ulaşan, oradan da ormana doğru tekrar kaybolan, karanlığa bulanan bir yolculuk bu.
Yolculuk boyunca bize eşlik eden büyük şeyse gizli saklı yanlarımız ve çelişkilerimiz oluyor. Örneğin, “Bir bekçi! Bir bekçi! Ne için gözcülük yapıyorsun? Seni kim tuttu? Sadece tek bir şey, kendinden iğrenmen, seni eski taşın altında yatan ve gözleyen tespihböceğinden daha zengin yapıyor,” cümlesi hem dış dünyaya, hem de iç dünyaya sallanmış bir parmak gibi.
Masum olarak gördüğümüz şeylerin pek çoğunun gayrimasum, zalim olarak gördüğümüz şeylerin pek çoğunun gayrizalim olması da bunun sebeplerinden biri sanıyorum. “Masumiyet bize sonsuza dek yasaklanmıştır ve sanki yaşamın ne anlama geldiğini, kıskanılacak bir huzur mu, yoksa başka bir acı çekme biçimimi mi olduğunu asla bilemeyeceğiz,” cümlesi de Senges’in Kafka’yla uygun adım yürüdüğünün ispatı.
Bütün bu çelişki içinde de gerçekliğin bize hizaya sokmaya çalıştığını belirtiyor Senges.
Gerçeklik?
Evet, gerçeklik.
Peki nedir bu gerçeklik?
Senges buna şöyle bir yorum yapıyor: Bütün unvanlarımızın sisi dağıldığında ortada kalan çıplaklıktır gerçeklik. Daha şairane bir şekilde ifade etmek istersek, “saklanmanın çok az kişiye nasip olacağı mucizevi bir şey”.
Özellikle metinlerarasılıkla ilgilenenlerin ‘Siluet Çalışmaları’na bakmalarında fayda var. Kafka severlerin de öyle. Zira Senges onlarca yıl önceye el uzatarak bizlere yeni bir şey sunuyor.
Peki, onlarca yıl sonraya el uzatan kişinin Kafka olduğunu söyleyebilir miyiz?